20 Kasım 2002

Bugün 'Dünya Sigarayı Bırakma' ve 'Dünya Çocuk Hakları ' günleri(imiş). Çoğu kişi gibi ikincisinden haberim yoktu. Dünya o kadar hızla ilerliyor, yeni kavramlar ortaya çıkıyor ki artık ne günü olduğunu takip edemez hale geldik. Bir düşündüm de kaç gün biliyorum diye 4-5'i geçmiyor klasik anneler ,babalar, sevgililer günleri falan. Onları bu kadar iyi bilmemiz de manevi yönden yüksek özelliklere sahip günler olmasının yanında biraz da piyasanın tüketimi artırma çabaları sonucu olan bir olay. O kadar çok olayımız var ki aynı güne iki olayı yerleştirmişiz. 50 yıl sonrasını düşünmek bile istemiyorum. 'Dünya Androidleri Sevme Günü' gibi bir şey pek hayal değil galiba :) Hatta o zaman Dünya değil Evren ya da Samanyolu Androdileri Sevme günü gibi birşey de olabilir. Buna şimdiden bir çare bulalım: Yıllık gün sayısını 1000-1500 yapalım şimdilik yeter bize. Bu arada bir yılın 365 gün olması astronomik bir kanundur diyebilirsiniz. Beni fizik kanunları çok ilgilendirmiyor. Ne de olsa kurallar çiğnenmek için vardır :)

08 Kasım 2002

Amerika'nın Irak harekatı son günlerde pek konuşulmuyor. Büyük ihtimal ABD Ramazan'dan sonra
Irak'ta bir güç gösterisi yapacak. Bu konuda çok şey konuşuluyor. İngilizce alttaki parçayı
buldum. Operasyon olurda çeşitli ülkeler nasıl davranır diye...İşin ilginci Türkler Yunanlılar
ile birlikte anılıyor ve paragöz bir izlenimimiz var.
------------------------------------
Combined Strike Force
------------------------------------
There is a lot of talk about the United Nations creating a combined strike force with troops from several nations included in it.

Could it work? Let's take a look at one operation:
a combined force beach landing on a tropical island.
When the troops hit the beach.........

The Royal Marines go fishing.
The US Marines wait for CNN to arrive.
The French don't care whose beach it is; it's French territory now, and say the English gave them no other
choice.
The Canadians watch the Americans very closely, then offer to guard their landing strip.
The Dutch have a beach party and smoke some dope saying
the English don't understand them.
The Italians go sunbathing (in Speedos).
The Germans land and build a car factory.
The Chinese win the natives' hearts and minds then kill them.
The US Navy SEALs arrive after dark and kill anyone who is not a SEAL.
The Aussies and Kiwis land then start fighting each other over a sheep.
The South Americans send a contingent of 2000 generals.
The South Africans start shooting at anyone with a tan.
The Saudis start drilling for oil.
The Russians open a chain of massage parlours.
The Spanish are late.
The Portuguese are late but blame the Spaniards.
The Greeks and Turks turn up then send a bill to the Yanks and Brits.
The British Army cannot come because all six of them have the flu.
The Japanese don't know who owns what ships and decide to sink them all.
The Israelis start building a kibbutz and shell the Palestinians as a precaution.
The Irish Army will be late because they say they are still celebrating St. Patrick's Day.
The Scandinavians like it offshore and stay there killing whales for the Japanese.
The Polish tunnel under the beach looking for coal.
The Palestinians say it used to be theirs but the English gave it away.
The Mexicans invade Arizona by mistake, then lay down for a siesta.
The Swiss apply for a bank charter.
The Swedes just want to screw.
The Rumanians and Albanians finally arrive and surrender.
The Pakistanis build a Motel Six, a convenience store and a gas station.
Geoge W. Bush doesn't know where the island is, so he orders the U.S. Airforce to bomb Hawaii.

Uzun süre olmuş bloglamayalı...

18 Eylül 2002

Seçimler için partilerin adayları belli oldu.Her seçim öncesi gibi bazı sürprizler var. Çoğu partide partinin eski 'ağır topları' listelere dahi giremediler. Bunda şüphesiz seçmenin yeni yüzler istemesinin payı büyük. Aday adayları 500 milyon ile 1 milyar lira arasında değişen rakamlar verdiler partilere adaylık elde edebilmek için. Hiç aday olmayanlar baştan kaybetti bir bakıma 'şanslarını' denediler :) Onların derdi bitti belki hala haram olsun o para diye içinden söylenenler vardır aralarında. Ya aday olup ta seçilemeyecek sıraya düşenlere ne demeli? Onların psikolojisi nasıl çok merak ediyorum. Düşünsenize partiniz size bir 'kıyak' yapıp binlerce aday arasından sizi seçmiş ama gitmiş sizi 5. sıraya koymuş oy oranının düşük olduğu bir ilde. Seçildiğiniz için sevinir misiniz partiniz size değer verdi diye yoksa milletvekili olma şansınızın sıfır olmasından dolayı üzülür müsünüz? Bazıları hala partizanlık yapıyor olabilir 'Ben partimin bir neferiyim sıra önemli değil her pozisyonda görev yaparım' . Bunlar bana çok inandırıcı gelmiyor açıkçası. Sonuçta dokunulmazlığı olan, statüsü yüksek bir makamı kim kaçırmak ister? Bu arada bir de her seçim döneminde yaşamaya alıştığımız, kanıksamaktan dolayı çoğumuzun ses çıkarmadığı şu plastik bayrak çılgınlığı var.
Mantığım oldum olası şu olayı anlayamadı: Yahu en çok plastik (kabaca naylon :) bayrağı sokakları dizip en çok kirliliğe sebep olanlar mı oy alıyorlar? Kimdir bunu düşünen planlayan? Çok merak ediyorum bu adamların mantığını. Tek tahmin edebildiğim 'adam bizim logoyu heryerde görsün, logo seçmenin içine işlesin (bilimsel ifadeyle bilinçaltına işlensin) gibi bir mantık. Burdan benim bilinçaltımın ters işlediğini ilgilelere aktarıyım. Evet o heryerde gördüğüm bayraklarda olan logolar beynime işler ve pusulayı elime aldığımda çevreyi pisleten bunlardı diye hatırlarım. Türkiye'de beyni bu tip çalışan insanların da az olduğunu sanmıyorum. Bir de olayın seçmen tarafına bakalım. Seçmenlerimizin çoğu bu sefer kimseye oy yok buraya gelmesinler diyor. Ben bu çığırtkanlığı! geçen seçimde de hatırlıyorum, hatta daha öncekilerde de! Madem bu kadar insan oy vermiyor , peki bu oy verenler nerden Mars'tan mı? İstatistiklere baktığımızda seçime katılım oranının çok ta düşük olmadığını görüyoruz. Bazı seçmenler de yetkililerimizin zaten yapması gereken hizmeti aldıklarında onları 'oy'a boğuyorlar. Sanırım Kars'ta bir köy kurulduğundn beri susuzluk çekiyormuş, bu yıl içerisinde köy çeşmesine kavuşmuş. Ki köylüler yıllardır bunun mücadelesini veriyorlarmış.
Katkısı olan politikacının o köyde %100 oy alacağı açık. İlginç bir ülke bu Türkiye vesselam!

12 Eylül 2002

OZ..Cine5'te çarşamba günleri 22 civarında başlayan güzel bir dizi..Konusu hapishanede geçiyor. Hapishane yaşamını gerçekçi bir dille anlatıyor, mahkumların psikolojilerini çok iyi bir şekilde gözler önüne seriyor. Ayrıca İtalyan,zenci ve müslüman gibi çeşitli sınıfların çatışmalarını işliyor. Amerikan mozaiğinin incelenmesi açısından iyi bir dizi. Cuma akşamları da orijinal sesiyle ve de şifresiz..Tavsiye edilir!

06 Eylül 2002

Kısaltmalar...işimizi kolaylaştırıyor..zamandan kazandırıyor! Türkiye Büyük Millet Meclisi yerine tebememe diyoruz. TRT, NLP, GPA yerlisi yabancısı binlerce kısaltma..
-Senin ci pi ey'in kaç usta?
-ci pi ey 2.97, es pi ey 3.06
Kısaltmaları bir de ingilizce söyleyince ortalık iyice karışıyor. O ortamdan uzak tipler bu iki kişinin konuşmasına bir anlam veremiyor. Peki o kısaltmaları yaparken kazandığımız 2-3 saniyede ne yapıyoruz? Belki toplarsak hayat boyu saatleri bulabilir!

25 Ağustos 2002

Bugün 2002 ÖSS sonuçları açıklandı malum. Bir TV kanalında ÖSS Türkiye 2.si öğrenciye
sorular soruluyor:
-Muhabir: Kazandığınız bölüm kaçıncı tercihinizdi?
-Öğrenci: (Gülerek) İlk tercihim.
Bu muhabirin zekasından şüpheye düştüm!? Daha ne olsun çocuk Türkiye 2.si...

23 Ağustos 2002

Marke-tink!
Bugün değişik bir reklam olayına şahit oldum. Özel bir kolej almış Volvo marka karizmalı siyah bir 'tır'ı ve dışını kendi ismiyle büyük puntolarla donatmış. Dahası
tır yolda giderken kapısını açıp iki palyaço mikrofonla bizim okul şöyle güzel böyle güzel diye nutuk çekiyor. Okul reklamında 'tır'ın işi ne? Neden palyaço kullanılmış :)
Anladığım kadarıyla bizim okulumuz işte böyle eğlenceli mesajı veriliyor. Başka da bir anlam çıkaran varsa beri gelsin. Bunu kim akıl ettiyse helal..Ee reklamın iyisi kötüsü olmaz dememişler boşuna. Okulun ismini merak edenler için: Koza Koleji
Bir blog rüzgarıdır gidiyor nette...Ben de özendim. 'Blog'layalım bakalım. Belki de çevremdekiler haricindeki kişiler de kafamdan geçenleri öğrensinler diye...Kafama göre 'apdeyt' edeceğim.